Bugün Corona salgınının ülkemize uğrayışının ... günü evde kalmaya devam ediyoruz değil mi ? Eğer dışardaysanız lütfen acil değilse evinize gidin ve ihtiyaç gerekmedikçe dışarıya çıkmayın. Neden mi ?

Çünkü, Evde Hayat Var ?

Seattle Hastalık Modelleme Enstitüsü verilerine dayanarak aktardığı rakamlara göre, eğer evden çıkmama kurallarına riayet edilmezse, 1 milyon kişi içinde vaka sayısı 25 bin, ölüm sayısı 500 olarak gerçekleşiyor.

Evde kalmanın önemi tablonun en sonunda yer alıyor.

Evde kalanların oranı yüzde 

75’e çıktığında, vaka sayısı hızla 200’e düşüyor, ölüm ise 4 kişiyle sınırlı kalıyor.

İşte bu yüzden aciliyet gerekmedikçe evinizden çıkmayın. Ve bu süreçte, 

Bana hastalık bulaşmasın diye değil, sanki bende hastalık varmış ve başkasına bulaştırmamalıymışım gibi yaşamalıyım. Diye düşünmeyi ihmal etmeyin.

Evde Hayat Var



Huawei Mate 20 En İyileriyle Tanışma Zamanı reklam seslendirmesini birde benden dinlemeye ne dersiniz ?
Music;
Gidge - Norrland

Tüm dünya da sevginin aşkın tek elden kutlanıldığı gün olan 14 Şubatın nerden geldiğini hiç merak ettiniz mi ? Eğer bilmiyorsanız tam yerindesiniz demektir.
Sevgililer gününün tarihçesi ise 3. yüzyılda Aziz Valentine’nin gizlice kıydığı nikahlara dayanıyor. M.S. 3. yüzyılda Roma İmparatoru 2. Claudius , ordusunu güçlendirmek için genç erkeklerin evlenmesini yasaklamıştır. Rivayete göre bu yasağa karşı gelen Aziz Valentine, gizli nikahlar düzenleyerek gençleri evlendirmeye devam etmiştir.
 
İhanetin karşılığını canıyla ödeyen Aziz Valentine M.S. 270 yılında 14 Şubat’ta idam edilmiştir. Bu nedenle her yıl 14 Şubat’ta Sevgililer günü kutlanmaktadır.
 Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.
Günümüzde ortaya çıkışı ise, 14 Şubat, 1800 yıllarda Amerikalı Esther Howland'ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olayla olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü çok fazla önem kazanmış, sevgililer günü tüm dünyada ticaretin canlandığı bir dönem haline gelmiştir. 
İşte bu yüzden demek istiyorum ki,
14 şubatı özel kılmaktan ziyade her günü anlamlı kılın,  unutmayın
İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya da başlar. Ve son olarak G. Chapman dediği gibi 
 Sevgi, doğanın ve insanın ikinci güneşidir. 
Güneşinizi en tepeye çıkartın ve sevgiyle kalın 

Zamanın birinde çok akıllı iki kardeş yaşarmış. Etrafındaki ve okuldaki bilgiler kendilerine yetmediğinden, annesi onları, bulundukları beldenin bilge adamına götürmüş.
Kardeşler, bilge adama pek çok sorular sormuşlar ve her defasında kendilerinin tatmin olduğu cevaplar almışlar. Bundan çok memnun olan kardeşler, bir müddet için bilgenin yanında kalıp daha çok şeyler öğrenmek için annelerinden izin istemişler ve bilge adamın yanında kalmışlar.
Bilge adama sorduklarına ve aldıkları cevaplara çok sevinen ve mutlu olan çocuklar bir süre sonra bu işten sıkılmaya başlamışlar. Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım diye düşünmüşler.
Kardeşlerden biri, “Buldum” demiş. “İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım. Avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü? Ölü derse kelebeği bırakacağım, canlı derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabını bilemeyecek!”
Kelebeği ellerinde tutan kardeşlerden biri, kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış ve sormuş...
“Avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü?”
Bilge, uzun uzun çocuğun gözlerinin içine bakmış ve cevaplamış:
“Senin ellerinde evladım, senin ellerinde...
Aşkınız...
Geleceğiniz...
Gençliğiniz...
Hayatınız...
Her şeyiniz...
Huzurunuz...
Mutluluğunuz...
Sizin ellerinizde...”
Bugün çocuk sahibi olan anne babaların elinde de bir kelebek var, mutluluk, huzur, hayat her şey o kelebekte fakat kelebeğin yanında ise bir de tırtıl bulunmakta işte onda ise size ait olan geleceğin iki katı bulunmakta, dikkat çok sıkarsan ölür çok açarsan ise uçup gider... Şimdi eee nereye bağlayacaksın bu konuyu der gibisiniz, şunu söylemek istiyorum. 
Son zamanlarda gündemi meşgul eden bir konu var ki oda 10 yaşında tabiri caizse sırtına bileninde bilmeyenin de filozof damgasını yerleştirdiği Atakan Kayalardır. 6 ayda 250 kitap okuyan Atakan amatör bir kameranın kendisini çekmesiyle ülke gündemine bomba gibi düşmüştü. Onun lakabı o günden sonra filozof Atakan olmuştu olmasına lakin bu ne kadar doğruydu ? Yada soruyu biraz daha değişik bir şekilde soralım, kendisinin tanınmasıyla her gün bir kameranın karşısına çıkartılıp her konuşmanın sonunda büyük adam gibi pohpohlanması ne kadar doğruydu ? Kabul edilmesi gereken bir gerçek var ki, çocuklarla üslup faktörünün iyi ayarlanması gerekmektedir. Yeri geldiğinde büyük bir adam gibi konuşulmalı, fakat çocuk olduğunu da ona bildirmek gerekir. 
Unutmayın ki çocuklar her ne kadar yetişkin sıfatını aldıklarını düşünseler de gelişimsel açıdan da korunmaya ihtiyacları vardır. 
Son yıllarda internetin hayatımıza daha fazla girmesiyle birlikte, çocuklar için yapılan uyarılarda ilk sırayı, “Her videoyu çocuklarınıza izletmeyin” olmuştur. Oysa bu, yüz yıllardır hayatımızda var olan kitaplar için de geçerlidir. İşte bu yüzden demek istiyorum ki her kitabı çocuklarınıza okutmayın, şimdi soracaksınız ki ne alaka ? 
Aslında çok alaka, mesela Atakan’ın okuduğu kitaplara bakma fırsatınız hiç oldu mu ? Şahsen benim oldu, lakin gördüm ki bir çoğunda çocuklar için sakıncalı kelimeler geçmektedir. Misal, anarşi !
Bu kelimenin anlamı bırakın bir çocuğu yetişkin sıfatını almış bireyler için bile tehlikelidir. İşte bu yüzden demek istiyorum ki avucunuzda bir siz varsınız birde tırtıl onu ne çok sıkın ne de çok açın, yeri geldiğinde kelebeği dahi bir kenara bırakın ki çocuğunuz gelecekte sizleri suçlamasın... 
Şimdi asıl konuya dönecek olursak, ülkemizin en büyük sosyal sorunlarından biridir, bir şeyi ezberleyip onu çatır çatır okuyan çocukların zeki sayılması, telefon rehberini ezberleyen çocuğu deha ilan edenler bile oldu. Oysa zekilik yaptığın işte güzellikler yaratabilmektir. Mesela vakti zamanında Hitler de Stalin de deha ilan edilmişti oysa dünya onları zekiliğiyle değil gaddarlığıyla anımsamıştı. Kısacası çocukları ezber yaptı şu kadar kitap okudu diye değil yaptıklarını güzel işlerde kullandığı için zeki ilan edin. Bugün gündemde var olan Atakan şu kadar kitap okudu diye medya önünde ve arkasında filozof ilan edildi, oysa insanların anlamadıkları nokta şuydu; 
Kendi üslubuyla birlikte diğer yazarların üslubunu harmanlayıp konuşan bir çocuk Atakan.. Ama 250 kitap okudu der gibisiniz, bakın bugün hızlı okuma tekniklerini kullanan öyle çocuklar var ki saniye de kitap bitirenler bile bulunmakta, bu yüzden başımızı tek pencereye sığdırmak yerine diğerlerine de bakarak ülkemizde var olan yetenek potansiyellerini kendi gözlerimizle keşfetmemiz gerekir. Bırakın çocukları filozof ilan etmeyi ha illa edilecekse dünya matematik birincisi çocuklarımızı da konuşun ki ülkemiz de filozoflarla birlikte profesörlerin de olduğu biline dursun.