Ramazan Bayramı
Hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, Ramazan Bayramınız mübarek olsun! Mübarek Ramazan Bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun. Allah tüm inananlara nice huzurlu, bereketli bayramlar nasip etsin.

Tarih 1960 sularını gösterdiğinde Anadolu'nun güzide şehri olan Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Siviralak köyü ve çevresinde ilk meyve ağacı daha yeni dikiliyordu. Binlerce insan yaşayıp gitmişti o köyden... Fakat o meyve ağacını diken gözleri görmeyen bir Ozandı, adı ise Aşık Veyseldi.
 Peki sizce kimin gözleri görmüyordu ?
Yıllar boyunca orada yaşayıp göçüp gitmiş olanların mı yoksa köyüne, ilçesine, şehrine ilk meyve ağacını diken Aşık Veyselin mi ?


Bir durumun, zayıf yada güçlü yönlerini dille veya yazıyla anlatılmasına "Eleştiri" ya da "Tenkit" denir. Fakat bizler eleştiriyi sadece zayıf yönlerimize yapılan yorumlar olarak biliyoruz . Tüm bunların sonucunda eleştiriyi çözümlemekte büyük sıkıntı çekiyoruz.
İşte bizim en büyük eksikliğimizi yaratan sorunda buradan yani eleştiriye kendimizi kapatmamızdan çıkıyor . Sonrasında her eleştiriyi bir hakaret olarak görüyoruz. Biz de eleştiri eşittir küfür olarak hafızalarda kalmış durumda, oysa eksikliklerimizi gidermek için küfürsüz, argosuz ve doğruluk payı olan eleştirilere açık olmamız gerekiyor.
Tüm bunlara ekstra olarak eleştiriyi, zayıf yönlerimize yapılan açık savaş olarak niteliyoruz. Oysa eleştiri güçlü yönlerimizi belirlemek, öğrenmek açısından en büyük kozlarımızdan biridir.
Lakin burada eleştiri yapana da çok büyük pay düşüyor. 
"Her şeyin bir sınırı vardır" sözünü unutmadan bireyin, artı ve eksi yönlerini yorumlarken, kendimizi karşı tarafın yerine koyarak yaşanılacak duygu ve düşünceleri hissederek eleştirilerin yapılması gerek.
Ben Ahmet'e bunu dersem ne hisseder ? Veyahut Ahmet bana bunu söylerse ben ne hissederim. Tarzı yorumları kendi içimizde yapmadan eleştiri yoluna çıkmak bazen büyük hatalar doğurabilir. Tıpkı atalarımızın dediği gibi; 
Üç kere ölç, bir kere biç misali...
yada
Marcus Tullius Ciceronun dediği gibi,
Bütün büyük işler, küçük başlangıçlarla olur...
Son söz,
Üç kere ölçün bir kere biçin, küçücük de olsa başlangıçlar yapın. Sonrası, kartopunun büyük top haline gelmesi misali yuvarlana yuvarlana gelir.






21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günüydü. Arkadaşımla oturmuş hoş beş sohbet ederken telefondaki paylaşım arkadaşımın dikkatini çekmiş olacak ki hemen konuyu değiştirerek "Sence engelli insanlara nasıl davranmalıyız." diyerek sordu.

Bir kaç saniye gözlerine bakarak, " Seattle'de yapılan Dünya Down Sendromu yarışmasının hikayesini hiç duydun mu ?" dedim. O da gözlerimin en derinlere bakarak hayır cevabını verdi. 

"O zaman kapatalım o bizi maraton koşusu gibi yarışa sokan o telefonları anlatmaya başlayayım ne dersin ?"

"Kapatmadan önce bir soru sormak istiyorum. Maraton koşusu ile telefon ne alaka ?"

Ona küçük bir gülümseme ile "İşte hikaye tamda bunu anlatıyor. " diyerek cevap verdim ve başladım anlatmaya:

"Sene 1976 yer ABD, Seattle şehri. Her dört yılda bir Engelliler Özel Olimpiyatı düzenlenir. 100 metre yarışı için 9 yarışmacı başlangıç çizgisine dizilir. Kimi bastonlu, kimi ise down sendromlu. . . Yarışmanın başlanması için silah patlar ve yarışma çokta hızlı olmasa da başlar. Bir kaç metre sonra statta ki büyük sessizlik yere düşen engelli çocuğun ağlamasıyla kesilir. Diğer 8 yarışmacı geriye dönerek çocuğun yanına giderler. Bir tane Down Sendromlu küçük kız oğlanın yanına eğilir ve bacağına bir öpücük koyarak “bu seni iyileştirir." der ve oğlanı ayağa kaldırarak 9 yarışmacıyla birlikte kol kola vererek yarışmayı aynı anda bitirirler. Statta büyük alkış tufanı coşkuyla karşılandı bu durum. Yalnız ben o statta olsaydım kendimi ve tüm insanlığı sorgulardım hangimiz daha engelliyiz ? Onlar mı yoksa biz mi ? Az önce bir maraton yarışması demiştim ya hani işte bizi o maratonda yarıştırıyorlar. Şimdi bir şey daha sormak istiyorum. Bizim yarışmada biri yere düşse yarış ne olurdu ? Biri gelip elini mi uzatır yoksa düşüne bir tekme daha mı atılır ?

Hayatı maraton yarışı gibi önümüze seriyorlar ama hep birinci olanı ön plana atarlar. Bize de hadi koşun daha daha hedefe giden her yol mubahtır der der dururlar. Önümüze de engeller koyarlar dize dize, telefonundan tutta televizyonuna kadar. 

Aman ha Ayşenin şu kadar takipçisi var ooo uçmuş. Bu gecede şu dizim var yarın çalışırım der der durursunuz ama hiç bir zaman adam akıllı o gün yapılacak işe başlayamazsınız. Sonra zaman geçer bitiş çizgisine yaklaşınca bir bakarsınız neler olmuş neler kimler gitmiş hayatınızdan yada neler neler kaybetmişsinizdir. Tüm bunları bizlere yaşatan ise hayatı yarış gibi gösterip son sıraya oturtmak için önümüze engeller koyan dünya insanlarıdır. Kısa ve özetle şunu söylemek istiyorum. En büyük engel düşünceye vurulan o engeldir. O, hayat yarıştır kalıbından sıyrılıp özgürce düşünebiliyorsanız eğer engellerin, engelsiz olmaması için hiçbir sebep veyahut engel yoktur. 

#jessinkalemi #engelsiz #yaşam #dünya