Taşı toprağı altın denilen şehre ilk yolculuk ve eleştirel bir gezi yazısı...
Kuş Bakışı, pek yakında jessinkalemi.blogspot'da...
Ben Kimim

Merhabalar! Ben Jess daha doğrusu lakabım bu, 21 yaşındayım.
Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesinde Tıbbı Dokümantasyon Ve Sekreterlik okuyorum.
2014 yılında Ahmet Şerif İzgören'i tanımamla birlikte, psikolojiye merak saldım. Hayalim elbette ki bu bölümü okumaktı. Fakat bunun için gerekli puanı alamadığım için hayalimi başka bir safhaya sürüklemem gerekti ve 2015 yılında Kişisel Gelişim Danışmanlığına yöneldim. Bu aralarda kitap okumaya daha fazla önem verdim. Bununla birlikte yazılar yazmaya başladım. 
Ve ilk yazımı biraz korkarak birazda merakla Facebook üzerinden yayınladım. Güzel tepki ve yorumlar alınca yeni yeni yazılar yazarak insanların beğenisine sundum. Bu arada bir diğer ilgim olan Kişisel Gelişim Danışmanlığını amatör bir şekilde kendi çevrem ve sosyal medya aracılığıyla sürdürdüm. 
2016 yılının Ekim aylarına geldiğimizde gördüm ki sosyal medya bana yetmiyordu. Gerekirse tüm dünyaya yazdıklarımı duyurmak istiyordum. Bende bu gereksinimi mi gidermek için, jessinkalemi.blogspot.com.tr adlı siteyi kurdum.
Yayın hayatına girdikten sonra küçük bir kitleden, büyük bir kitle haline gelince şunu gördüm, 
Hayatta başaramamak için hiç bir sebep yokmuş.
Kısaca benim tarifim, bir su bardağı inanmak, bir çay bardağı özgüven ve cesaret, alabildiğince hayal gücü... 
😊
En Büyük Ağırlık, Geçmiş... 

Hayatınız da mücadele etmekten vazgeçtiğiniz anlar oldu mu ? Kesin, muhakkak olmuştur. Biliyor musunuz ? Böyle mücadele ruhu falan diyen ben bile an geldi mücadele etmekten korkan biri haline gelmiştim. Hani psikoloji de "Tükenmişlik Sendromu" olarak bahsedilen ve gelecek nesilde bir çok kişiyi "Depresyon" çukuruna çekeceği söylenilen o sendrom var ya işte onun tamda tipsiz kuyusundaydım. Geçmiş ve gelecek arasında o kadar gidip geliyordum ki anlatamam. O kadar ki, sosyal bağlardan kopuş noktasına gelmiştim. Tabii bu durum dış çevreye de ister istemez yansıyordu. Özellikle de aileye...
Bir gün bu durumumu fark eden ağabeyim. Beni yanı başına alarak başladı anlatmaya, "Bak kardeşim, bizler  doğduğumuz an hayat sırtımıza bir tane küfe, sepet yükler. Zaman geçer o sepet dolmaya başlar. İşte o sepeti dolduran yaşadıkların yani geçmişindir. Zaman geçtikçe o sepetin ağırlığı artmaya başlar an gelir taşıyamaz olursun. Bu yüzden sana tavsiyem, kendine hayali bir ambar, kiler yap. Taşıma o sırtında ki sepeti, sen taşıdıkça ağırlaşır her an... Şimdi soracaksın ki ağabey ben ne yapayım. Git o ambara, kilere bırak o sepeti zaman zaman geçmişine bakmak isteyeceksin. Git, bıraktığın yerden bak o sepete..." 
O günden sonra taşımadım o sepeti sırtımda an geldi ben gittim gördüm görmem gerekenleri... Sonra zaman geçti öğrendim ki, meğerse hayat bizlere sunulan en güzel armağanmış . Lakin biz bu armağanı, geçmişin karanlık günlerine takılı kalarak, geleceğimizin de o karanlık günlerde gibi olacağını hissederek  unutmuşuz. Oysa hayatı şekillendirmek sizlerin elinde, geleceğinize sahip çıkın. Bir gün o ambara çıktığınız da "Keşke"  demek zorunda kalmayın... 
Unutmayın ki,  "Zararın neresinden dönülürse dönülsün, kardır... 
#Jessinkalemi

Türkiye'nin İlk Köy Kütüphanesi
Hayatınız da hiç, bir işe başlayıp sonrasında olmayınca pes ettiğiniz anlar oldu mu ? Benimki de soru değil mi ? Kesin olmuştur hiç kaçarı yok.
En küçük ihtimal kumdan kale yapmak istemişsinizdir olmayınca pes edip elinizde ki bibloları bir köşeye fırlatmışsınızdır.
Veyahut ilkokul yıllarında öğretmeniniz sizden kara kalem resmi istemiştir siz evi yapamamışsınızdır. Kim bilir kaç tane kağıt veya silgi tozu akıtmışsınızdır. Lakin tüm bunlara nazaran pes etmemekte vardır her şeye rağmen ve bunun sonucunda yıllar geçse de adları anılanlar da . . .
Tıpkı Rasim Pehlivanoğlu gibi,
O, doğduğu Ürgüp'ün Karain köyünde, 1947 yılında öğretmenlik yapmaya başladığında görür ki köylü, kız çocuklarını okula göndermiyor. Konuşur, uyarır. Göndermeyenlere dava açar. Okul yaşı geçmiş kız çocukları için kurslar açar ve okuma yazma oranını %100 çıkartır. 
Bir zaman sonra askere gider ve döndüğünde köylülerle oturur konuşurlar. "Daha neler yapabiliriz "?  Düşünür taşınırlar ve bir kütüphane açmaya karar verirler. Herkes elinden yettiğince para atar ortaya, amele Ahmet yevmiyesini, Hatice nine sattığı sütün parasını koyar. . . Sırf çocuklar okusun diye. . .
Köyde yıkık dökük harabe bir bina tamir edilir ve 1958 yılına gelindiğinde o bina Türkiye'nin ilk köy kütüphanesi, Kurucusu ise Rasim Pehlivanoğlu ve Karain Köylüleri olarak tarih sayfalarına geçer. Sonrasında çevre şehirlerde örnek alarak sıra sıra kütüphane açmaya başlarlar. 
Zaman geçer Rasim Pehlivanoğlunun tayini çıkar. Köylülerden Mustafa Güzelgöz, çevre köylere nasıl kitap yetiştiririm telaşına düşer ve aklına eşeği karakoçan gelir. İki sandık yaptırır, sandıklara kitapları büyük bir şehvetle dizer ve başlar dağıtmaya. . . O günden sonra Mustafa Güzelgözün lakabı "Eşekli Kütüphaneci" olarak anılır. 
Tarih 1963 yılına gelindiğinde ise Eşekli Kütüphaneci 77 ülke arasında birinci gelerek, "Dünya Barış Gönülleri İnsanlığa Hizmet Ödülü"nü ABD Başkanı John Kennedy ölmeden bir gün önce elinden alır.
Bakın bahsettiğim tarih 1947-1963 arası okuma oranı Ürgüp'te neredeyse %100 dikkatinizi çekerim yazma demiyorum. 
Peki ya şimdi ? Tarih 2017 Türkiye'nin kitap okuma oranı ?
Dünya da kitap okuma da 86. sıradayız.
Kitap hediye etmekte ise 180 ülke de 140. . .
Ne var kitap hediye etmede demeyin, hediyenin en büyüğü, Kitaptır! Bilgidir! Öğrenmektir!
Sizler kuyuya bir taş atın gerisi gelmezse tekrar atın... "Gençlerini kitapla beslemeyen milletlerin, sonu acıdır". Der P. N. Ovidius. . .
Sonumuz güzel kitaplığımız kitaplarla dolsun. . .